2 Şubat 2010 Salı

KYNİKLER-BİRAZ DA FELSEFE

J.L.Gerome,"Diogene",T.Ü.Y.B.(Oil on canvas)
Kynikler (Köpeksiler) - «Kynik» kelimesi eski Yunancada «köpek» anlamına gelen «kyon» kelimesinden türetilmiştir. «Kynik», «köpek gibi davranan, köpeksi» demektir. Hiç bir nezaket kuralına, ve töreye uymadan yaşadıkları için bu düşünürlere «Kynikler» (köpeksiler) adı verilmiştir.Sokrates'in düşüncesini değişik açılardan alarak geliştiren Kynikler okulunu Atinalı Antisthenes (i. Ö. 444-368), Kyrene okulunu ise Aristippos (i. ö. 435-355) kurdu. Kynikler, Sokrates'in «erdem» kavramı üzerinde durdular,erdemin her şeyden daha üstün ve değerli olduğunu savundular, insan hiç bir karşılık düşünmeden erdemli olmalıydı. Bütün ihtiyaçlardan ve eğilimlerden kurtularak erdemli kişi haline gelmek, insanoğlunun ödeviydi. Bundan ötürü, Kynikler, disiplinli, sert bir hayat sürdüler, dünya değerlerine, zenginliklerine, şana, şerefe hiç önem vermediler; çile çekerek yaşamayı amaç edindiler. Bu tutum, Kynikleri, medenî hayatın bütün sunî yanlarından yüz çevirmeye ve «tabiat haline» yönelmeye götürdü.Tutkulardan kurtulup, doğaya uygun bir şekilde bilgece yaşamaya çalıştılar.Kyniklerden biri de fıçı içinde yaşadığı söylenen ünlü filozof Diogenes’tir.Hakkında doğruluğu kuşkulu pek çok öykü anlatılan Diogenes hakkında, onun gündüzleri Atina sokaklarında elinde fenerle dolaşarak, dürüst bir adam aradığı söylenir. Atina'da gelenekçiliğe karşı bir tavır alan Diogenes, toplumdaki yapaylıklara ve uzlaşımsal değerlere meydan okumuş ve, her tür yerleşik kuralın insanın doğallığına aykırı düştüğüne inandığı için, toplumun tüm yerleşik kurallarına karşi çıkmayı, uzlaşimsal ölçü ve inanışların çoğunun boş olduğunu göstermeyi ve insanları yalın ve doğal bir yaşam biçimine çağırmayı amaçlamıştır.



Facebook-Felsefe Grubu

1 Şubat 2010 Pazartesi

TEVFİK İHTİYAR'DAN HAKLI SERZENİŞ

Genç Ustalar / Usta Gençler…Bu başlık siz sanatsever okuyucular tarafından nasıl anlaşılıyor? Ya da nasıl algılanıyor? Uzun bir sanatsal maratonun daha ilk kilometrelerinde olduğunun bilincinde olan, işini ciddiye alan, çalışkan, becerikli, yaratıcı, hırslı, kıskanç, ülkesinin, dünyanın sorunlarıyla ilgili, okuyan, araştıran gençleri onurlandırmak, daha çok da yüreklendirmek ve de onların bu maratonda desteklendiğini vurgulamak için böyle bir başlığın konduğu anlaşılır değil mi? Şimdi buraya bir nokta koyup devam edelim:rh+ art magazine dergisi Çağdaş Türk resminin genç kuşağını bir araya getirerek geniş kapsamlı bir sergi hazırladı. Beşiktaş Belediyesi’nin desteğiyle MKM Beşiktaş Çağdaş’ta açılan serginin küratörlüğünü Denizhan Özer üstlendi. Yoğun bir çalışma sonucunda Çağdaş Türk resminin 40 yaş altı genç kuşağından yaklaşık 250 civarında sanatçı arasından tekrardan, spekülatif ve medyatik değerlendirmelerden mümkün oldukça kaçınılarak, yarın her birinin Çağdaş Türk resminde söz sahibi olabileceğine inandığımız 100 genç sanatçının 100 işi bir araya getirildi. (Bu 100 ismin arasında olması arzu edilen birkaç isim ise galericileri ile anlaşmazlık olduğu için yer almadı.)Evet… Türkiye’de genç kuşak ressamlar için ilk kez böyle kapsamlı bir sergiyi rh+ art magazine dergisi öncülüğünde sanatsever izleyiciyle buluştururken adına da GENÇ USTALAR / USTA GENÇLER denildi. Denildi denmesine de bir de ne görelim. Böyle hacimli bir serginin içeriğine, kapsamına gelecek olan eleştiriyi beklerken, o konuda tıs yok, ama“hazretler” serginin ismine takıldılar. Efendim ne demekmiş “Genç Ustalar / Usta Gençler”. Ne zaman usta olmuş dünkü çocuklar? Kaç yaşında usta olunurmuş, biliyor muymuşuz? Bunları söyleyenlerin çoğunluğu da “milli takım”dan. Daha önce dergide sanatta oligarşik yapılanmaya değinmiştik. Son dönemde iyice hissedilir oldu. Bu yapılanmanın tepesindeki takımın kimseye tahammülü yok. Halk deyimiyle “Rabbena hep bana”. Varsa yoksa onlar. Spekülatörler onları pompalıyor… Onlarsa doğrudan satış yöntemiyle çuvalı doldurma telaşında.Türkiye’de usta… Milli takım… Kapıkule’yi öteye geçince kendileri sıradan bir turist. İşleri hediyelik eşya. Üzücü ama maalesef gerçek bu. Bizdeki o bol 0’lara elin “gavur”u bir 0 bile vermiyor. Ozan ne demiş: “Güzelliğin on para etmez, şu bendeki aşk olmasa.” Galerici onlar için soyguncu. Genç kuşak onlar için dünkü çocuk. Varsa yoksa onlar… Onların dışındakiler onlar için tukaka. Neyse ki o milli takımda, onların ve onlar gibidüşünenlerin modası geçmiş olarak nitelendirdikleri ve biraz da kıskandıkları, bulunduğu yeri, konumu hak etmiş saygın, duayen sanatçılarımız da var. Hani bir söz vardır: “Akıl yaşta değil, baştadır” derler. Bu özdeyişin penceresinden aşağıdaki isimlere bakalım:Frida Kahlo (1907-1954 )Amadeus Mozart (1756 – 1791) Franz Kafka (1883-1924) Franz Schubert (1797-1828) hadi bir iki isim de bizden verelim;Hüseyin Avni Lifij (1886-1927),Hale Asaf (1905-1938)Her biri öldüklerinde 40 yaş ve altında idiler ama sanatlarının doruğunda birer ustaydılar.

Tevfik İhtiyar